top of page

Hayatımızın En Zor Sabahları




Tetikleyici İçerik Uyarısı: Bu yazı sevilen birinin intiharı hakkında bilgi içermektedir. Bazı okuyucular için rahatsız edici veya tetikleyici olabilir.

 

İnsanın biraz 'deli', her an her şeyi yapabilecek uçuk kaçıklıkta olmayı çekici ve arzu edilebilir bir hal olarak yücelttiği, öylelerine özendiği durumlarda bir itiraz yükseliyor içimden. Delilik bile akıl sağlığının tehlikeye düşmediği, 'normal' bir hayat yaşayabilmenin günlük bir mücadeleye dönüşmediği sınırlar içerisinde eğlenceli. 


Yazın kuru sıcağı betondan fışkırıyor. Kenarları fırlamış kaldırım taşlarına takıla takıla, kaldırımları neden yürümesi bu kadar zor yaptıklarını sorgulamadan yürüyorum.


Son bir kez mutlaka yüzüne bak, yoksa pişman olursun demişti annemin arkadaşı. Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun demiştim içimden. Öfkelenmiştim. Beni tanıyor musun ki, bunca yolu nasıl geldiğimden haberin var mı. Bir şey çoğu insan için öyledir, senin için öyleydi diye, hiç tanımadığın biri için de öyle olacağına seni inandıran ne? Ölümle tanışık olma hiyerarşisi mi. 


Kaldırımdan AVM'nin döner kapısının açıldığı meydana atlıyorum. İçimden annemin arkadaşınınkine benzer bir ses, bakma oraya, diyor. Görmek seni kötü etkiler. Nasıl olmuştur, tam olarak nereye düşmüştür. Bilmem gerekiyor. 


Döner kapıdan girer girmez AVM'nin karmaşası ve yüksekliği başımı döndürüyor. Her anını, her saatini bildiğim, içinde yaşarmışçasına tanıdığımı sandığım yerin artık bambaşka, verdiğim tüm anlamlardan uzak oluşunu aklım almıyor. Senelerce birlikte yaşadığın biriyle uzun bir ayrılıktan sonra bir kafede buluşmak gibi. Tanıdık ama yabancı. 


Bir gizemi çözecek gibi, bunca kalabalığın da bundan haberi olmadığına şaşırarak zemin katta yürüyorum. İnsan beşinci kattan düşünce boynuna, kafasına, iç organlarına ne olur? Düşer düşmez kan gölüne mi döner ortalık? 


Kardeşimin ölüm haberini yine kardeşimden aldığım gece sabaha kadar bekliyorum. Tren, uçak, otobüs. 20 saate uzanan bir yol. 


Evimin önünden sabahın ilk tramvayına binerken ağlamayı kesebildiğim anlar var. Kimsenin bakışına, sorusuna, meraklı gözlerine katlanamayacağım. Yeni yeni aydınlanmaya başlayan havada, cam kenarındaki tekli koltukta siyah güneş gözlüklerimle oturuyorum. Son anlarını düşünüyorum. Ne yaptı son günler, son saatler. Sonrasında bir dedektif gibi saati saatine yaşadıklarını çözmeye çalışacağım, sanki bana onunla ilgili hiç bilmediğim, tahmin edemediğim, anlayamadığım bir şey söyleyecek. Sanki öğreneceğim bir şey benim için bu olayı çözecek ve intiharını anlamlandıracak. 


Acı verici detaylarda boğulmuşken bir kontrolör oturduğum koltuğun karşısında dikiliyor. Genç, uzun boylu, esmer. İçimden gülmek geliyor. Keşke bazen ''bu hayatımın en zor sabahı'' deme şansımız olsa. Bir şey sormadan, itiraz etmeden, anlıyorum diyerek uzaklaşsa karşımızdaki. Biletimin olmadığından emin, bir refleksle cüzdanımı açıyorum. Konuşacak, ceza kesecekse adımı söyleyecek halim yok. Elime gelen ilk kimliği uzatıyorum, baksın ne yapacaksa yapsın. Üniversite mezun kartım, sarı kırmızı. Takımdaşlıktan gülümsüyor, kırık bir Türkçe ile, bir dahaki sefere bileti unutma, deyip gidiyor. 

'Normal' olabilmek, yataktan kalkıp bir duş alabilmek, arkadaş edinebilecek ya da onları hayatında tutabilecek kadar enerjinin olması, bir şeyler izleyebilmek, insanların toplandığı, gürültüyle konuştuğu, kahkahalar attığı restoranlara, caddelere girebilmek, bir işe sahip olmak ve o işin başında paranoyalara kapılmadan oturabilmek. Bunları düzenli şekilde, hayati miktarda zorlanmadan tamamlayıp sıradan bir gün geçirebilmek. 

Ben de bunları düşünmezdim eskiden. 


Zeminden beşinci kata bakıyorum. Bildiğim bütün beş katlardan daha yüksek. Bu andan sonra, hayatın bu öğrendiğim yüzünü hiç unutmayacağım. Bir şeyin bitişinden çok, nasıl bittiği, o bitişe giden çıkmaz yollar, o sürecin yalnızlığı ve acımasızlığı aklıma takılıp kalacak.


Yürüyen merdivenlerden beşinci kata çıkıyorum. Korkulukları uzatıp cam panel yapmışlar. Artık kolunu aşağı uzatman bile mümkün değil. Cam panele kafamı yaslayarak birinci kata bakıyorum. O mağazalardan birinde iki aya yakın insanüstü bir çabayla, gün sonunda kendi ter kokumdan rahatsız olarak çalışmıştım. Bazı geceler on birde çıkıyor,  Anadolu yakasındaki evime giden vasıtaları ucu ucuna yakalıyordum. Öğle aralarında beşinci katta fast food yiyor, çay molalarında içinde bulunduğumuz şartlara katlanmanın başka bir yolu yokmuş gibi herkesle birlikte, başımı döndüren sigaralar içiyordum. 

O hallerim bir gün aynı yerde kardeşini kaybedecek benden ne kadar uzaksa, şimdi, on yıl sonra anlatmanın bir değeri olduğuna kendini inandıran benden o kadar uzak. Bu ben'lerin hepsi aynı AVM'nin bir katında birbirini bilmeden dolaşıyor,  o günün telaşını atlatmaya çabalıyorlar. Biri acil şekilde para kazanmaya bir yandan final sınavlarına yetişmeye çalışıyor, diğeri alt katta bir bankamatikten para çekip ev alışverişi yapıyor. Biri, kardeşi ile sinemaya, ne zamandır bekledikleri filmin akşam seansına gelmiş. Kapanan AVM'den güzel bir film izlemiş olmanın heyecanıyla, film üzerine tartışa tartışa çıkıyorlar. Diğeri katlar arasında, tüm bunların ne demek olduğunu anlamaya çalışarak geziyor. 


Bu kadınlar birbirlerine neden hiç denk gelmedi, birbirlerini uyarmadılar? 


Nihayet otogara varıyorum. Çocukluk arkadaşım almaya geliyor. Evin önünde duruyoruz, camiye yürüme mesafesi. Babama, anneme sarılıyorum. Küçük kardeşimi buluyorum. Onu insanlardan, sözlerinden, hiçbir şey bilmedikleri halde yaptıkları yorumlardan korumak düşüyor aklıma. Bir de içimden gülmek geliyor. Tramvayda kontrolörü gördüğüm andaki gibi acı bir gülmek hissi.

Kardeşini gör sonra pişman olursun diyen kadına ve aynı şeyleri tekrarlayan birkaç kişiye daha hayır diyorum evin önünde. O gitmeden yapamadıklarım için pişman olurum. Artık orada olmayan onu göremedim diye niye pişman olayım. 


Bizi bir sonuca sürükleyen süreçlere kafayı takarım ben. Oradaki sinyallere, yapılabileceklere, yapılmayanlara, insanın anladığı, ihtimal verdiği ama harekete geçemediklerine, harekete geçmeye korktuklarına, bir şey beklediği anlara, beklemesinin pahalıya mal olacağını bildiği ama yine de beklediği anlara. Bunlar için kendimi hırpalarım.


Birinci kata iniyorum.


Çocuk reyonunda, mağazanın zorunlu kıldığı siyah tişört üzerime yapışmış, on yaş tişörtlerini zar zor öğrendiğim teknikle katlamaya çalışırken yarınki sınava nasıl yetişeceğimin planlarını yapıyorum.  Tabanlarım ağrıyor. Her beş dakikada bir, sadece bir dakika ilerleyen saate bakıyorum. Bozup bozup tekrar yapıyorum tişörtleri. Saçlarım uzun, zayıfım. İki kardeşim de hayatta. Birlikte bilgisayar oyunu oynamayı, macera filmleri izlemeyi seviyorlar. Onlar anlamadığım bir oyunun etaplarından heyecanla bahsederken yanlarında oturmayı seviyorum.  Ne kadar akıllılar diye düşünüyorum. Daha böyle anlamadığım bir sürü sohbetleri olacak, benim takip etmediğim komedyenleri keşfedecek, teknolojik gelişmelerle heyecanlanacaklar. Söz konusu onlarsa, dahil olamadığım sohbetler beni üzmeyecek aksine gururlandıracak. Başım sıkıştıkça onlara gideceğim. Her şeyi bilen, ilkokulda hepimizden ileri diye sınıf atlattırmaya çalıştıkları zeki kardeşime soracağım. 


Hayran olunacak bir zeka, aklın yaşadığı zorlukların da müsebbibi mi?  Sonrasında bu soruyu kendime hep sordum. 


Kıyafetlerin ardına saklanmış halim çocuklu bir kadına gülümsüyor. Zor anların geçeceğine, hayatın birkaç sene içerisinde daha anlamlı, daha yaşanabilir olacağına inanan içten bir gülümseme bu. Mesaisi bitince eve koşacak, yorgun argın sınava hazırlanacak. Her ne yapacaksa sahip olduğu o içten umut ve iyimserlikle yapacak. 


Onu kıyafetlerin arasında bırakıp mağazadan çıkıyorum. İçimi rahatlatan tek şey, artık biliyor olmam. Binbir parçaya bölünmeyi, bittim sanmayı, gerçekten bitmeyi, bittiğin yerlerden bir umutla başlamayı nasıl bildiğimi biliyorum. 

Comments

Rated 0 out of 5 stars.
No ratings yet

Add a rating
usm-turkey-seal_edited.jpg
RED-Istanbul-Up%20and%20Running-DG%20(2)_edited.png

  "Bu websitesi, Impact Hub Istanbul ve ABD'nin Türkiye Misyonu tarafından desteklenen Project Zoom kapsamında hazırlanmıştır. ABD Hükümeti'nin Resmi görüşünü yansıtmamaktadır. Burada paylaşılan bilgi ve görüşlerin sorumluluğu tamamen sahibine aittir"

Copyright © 2020 protect-cactus- All Rights Reserved.

  • Facebook
  • Instagram
  • YouTube
bottom of page